28 Temmuz 2008 Pazartesi

MİRAÇ KANDİLİ ve KANDİL GECELERİNİN İHYASI


Sual: Mirac ne demektir, bu gecenin önemi nedir?

CEVAP:Mirac, merdiven demektir. Resulullah efendimizin göklere çıkarıldığı, bilinmeyen yerlere götürüldüğü gecedir. Recebin 27. gecesidir. İsra suresinin ilk âyet-i kerimesinde, Mirac bildirilmektedir.

Mutezile fırkası, Resulullah efendimizin bir anda, Cenneti, Cehennemi ve daha birçok yerleri gezip gelmesine akıl erdirememiş, “Miracı kabul etmek, Allah’a mekan ittihaz etmek olur” diyerek Miracı inkâr etmiştir.

Allahü teâlâ, Hazret-i Musa ile Tur dağında konuşmuştur. Tur dağı Allahü teâlânın mekanı mıdır? Elbette değildir. Cennete giren müminler de Allahü teâlâyı görecektir. Cennet de Allahü teâlânın mekanı değildir. Allahü teâlâ mekandan münezzehtir.

Kavl-ül-fasl kitabında deniyor ki: İsra suresinin ilk âyetinde, Allahü teâlâ, kudret ve azametinden nice acayip işlerden bazılarını göstermek için, Muhammed aleyhisselamı, Mekke'den Kudüs'e götürdüğünü bildiriyor.

İsra kelimesi, rüya için kullanılmaz.

Uyanık iken, gece yürümek manasına kullanılır. (Sana [Miracda] gösterdiğimiz temaşayı insanlar için bir fitne kıldık) âyetindeki fitne, imtihan demektir. İmtihan ise uyanıkken olur.

Peygamber efendimizin anlattığı rüya olsaydı, hiç kimse tuhaf karşılamazdı. Hazret-i Ebu Bekir tasdik edip, yüksek derecelere kavuşmazdı. Resulullahın, Mekke'den Kudüs'e götürüldüğüne inanmayan kâfir olur.

Göklere ve bilinmeyen yerlere götürüldüğüne inanmayan sapık olur.

(Bahr) Birkaç saniyede Mekke'den Kudüs'e götüren Allahü teâlâ, neden daha uzaklara götüremesin? Allah’ın kudretinden ancak kâfirler şüphe eder. Peygamber efendimiz Miracını özetle şöyle anlatıyor:

(Verilen Burak’a binip Beyt-ül-Makdis'e geldim. Onu, önceki Peygamberlerin bağladığı halkaya bağladım, sonra Mescide girip orada iki rekat namaz kıldım. Sonra çıktım. Cebrail aleyhisselam bir kap şarap, bir kap da süt getirdi. Ben sütü seçtim. Cebrail, yaratılışa uygun olanı seçtin, dedi.


Sonra bizi birinci semaya çıkardı. Gök kapısında, “Sen kimsin” diye bir ses geldi. Ben Cebrail'im dedi. Yanındaki kim? dendi. Muhammed aleyhisselam dedi. O, Peygamber olarak gönderildi mi? dendi. Cebrail, evet dedi. Gök kapısı açıldı. Hazret-i Âdem ile karşılaştım. Bana merhaba diyerek hayır dua etti.

İkinci semaya çıktık. Yine orada da aynı konuşmalar geçti. Göğün kapısı açıldı. Burada iki teyze oğlu İsa ve Yahya ile karşılaştım. Onlar da bana merhaba diyerek dua ettiler.

Üçüncü semaya çıktık. Bu kapıda da aynı konuşmalar geçti. Göğün kapısı açıldı. Orada Hazret-i Yusuf’u gördüm. O da bana dua etti.

Dördüncü semaya çıktık. Aynı sualler ve konuşmalar oldu. Kapı açıldı. Hazret-i İdris’i gördüm. O da bana dua etti.

Beşinci semaya çıktık. Yine aynı konuşmalar geçti. Kapı açıldı. Hazret-i Harun’u gördüm. O da bana dua etti.

Altıncı semaya çıktık. Yine aynı konuşmalar oldu ve kapı açıldı. Hazret-i Musa’yı gördüm. Bana merhaba diyerek dua etti.

Yedinci semaya çıktık. Yine aynı konuşmalar geçti ve kapı açıldı. Arkasını Beyt-ül-mamura dayamış Hazret-i İbrahim’i gördüm. O da bana dua etti.

Beyt-ül-Mamur'u gördüm. Sonra Hazret-i Cebrail beni Sidretü'l-Münteha'ya götürdü. Allahü teâlâ, günde elli vakit namaz farz kıldı. Hazret-i Musa'nın yanına geldim. Ona elli vakit namaz farz kılındığını bildirdim. Rabbinden azaltmasını iste. Ümmetin buna güç yetiremez. Ben tecrübe ettim, dedi.

Birkaç defa Rabbim ile Hazret-i Musa arasında gidip gelmeye devam ettim. Nihayet Rabbim buyurdu ki: "Ya Habibim, beş vakit namazı farz kıldım. Her vakit için on sevap vardır. Böylece elli vakit nama olur.") [Müslim]

Sual:Mirac gecesini nasıl değerlendirmelidir?

CEVAP:Mirac gecesini ibadetle gündüzünü de oruçla geçirmelidir. Bu konudaki birkaç hadis-i şerif meali şöyledir:

(Bu gece iyi amel eden için yüz yıllık mükafat vardır.) [İ.Gazali, Ebu Musa el Medeni](Recebin 27. günü oruç tutana, 60 yıllık oruç sevabı verilir.) [İ.Gazali, Ebu Musa el Medeni]

Bu gece kaza namazı kılmalı, Kur’an-ı kerim okumalı, dua, tevbe etmeli, sadaka vermeli, müslümanları sevindirmeli, bunların sevaplarını ölülere de göndermelidir!

Her zaman doğru iman sahibi olmaya, farzları yapıp haramlardan kaçmaya, tevbe edip farz borçlarını ödemeye çalışmalıdır! Bütün bunları yapmak ise ilimle olur. İlmihal bilgileri en kıymetli ilimdir.

Hadis-i şerifte buyuruldu ki:(Geceleyin bir müddet ilim ile meşgul olmak, bütün gece sabaha kadar ibadet etmekten daha kıymetlidir.) [Ebu Nuaym]


Mirac aklın bittiği, imanın başladığı yerdir

Büyüklerimiz buyuruyorlar ki:Bir iş, ne kadar sıkıntı içinde olmuşsa, o kadar uzun ömürlü olur. Peygamber efendimiz, en çok sıkıntıyı ben çektim buyuruyor. O halde, hak olan dini de, kıyamete kadar sürecektir.

Âdem aleyhisselam, kupkuru bir dünyaya geldi, yüzyıllarca sıkıntı çekti. Sonra Peygamber efendimizin yüzü suyu hürmetine dua etti. (Rabbenâ zalemnâ enfüsenâ) duasını devamlı okurdu.

Sonra, iki evladından biri, diğerini öldürdü. Bir baba için ne zordur!Nuh aleyhisselam 950 sene uğraştı, inanmadılar, çok eziyet ettiler. Döverlerdi, her seferinde öldü diye bırakırlardı. Cebrail aleyhisselam gelir, yaralarını sarardı, tekrar tebliğe başlardı. Sonra, Allahü teâlâ Ona gemi verdi.

İbrahim aleyhisselamı ateşe attılar, oğlunu kesme emri verildi ki, bu Allahü teâlânın halili ve peygamberi idi.

Musa aleyhisselam da çok çekti, doğduğu sene Firavun bütün erkek çocukları öldürdü. Senelerce çobanlık yaptı. Dönerlerken, hanımı hamile, zifiri karanlık, çaresiz... Bir ışık gördü, ışığa gitti. Orada Allahü teâlâ Onunla konuştu. Bu mirac değildi, mirac yalnız Peygamber efendimize verildi.

Musa aleyhisselam bir kişi gördü, etleri lime lime dökülmüş. Ya Rabbi, bunun günahı nedir ki, buna böyle cezaya uğramış dedi. Allahü teâlâ buyurdu ki, ya Musa ceza değil o, mükâfattır. O öyle yüksek makamlar istedi ki, o makamlara kavuşması için verildi.

Eyyüb aleyhisselamın kurtlanmadık yeri kalmamıştı. Yakup aleyhisselam ağlamaktan gözlerini kaybetti. Yusuf aleyhisselam; kuyuya atıldı.

Bunlar kolay mı? Zekeriya aleyhisselam, ağacın içinde ağaçla birlikte testere ile kesildi. İsa aleyhisselam, 30 kadar kişiyi ikna edecek diye neler çekti. Öldürmeye çalıştılar.

Bunların hepsi peygamberdi. Neden bu kadar sıkıntı çektiler? Lâ ilâhe illallah dedikleri için...Peygamber efendimiz, (Benim çektiğimi, hiçbir Peygamber çekmedi) buyuruyor.

Hazret-i Ebu Bekir de, neler çekti, kaç kere dövdüler! Hazret-i Ebu Bekir, herkesten önce iman etti, malını ve canını feda etti.

Herkesin yaptığı bütün ibadetlerin sevabları, katlanarak Hazret-i Ebu Bekir’e, sonra da bir daha katlanarak, Peygamber efendimize verilmektedir. Hem kâinat, Onun hatırına yaratılmış, hem de, herkesin sevabları da, Ona verilmektedir.

Hazret-i Ömer, namaz kılarken şehit edildi,

Hazret-i Osman, Kur’an-ı kerim okurken şehit edildi.

Hazret-i Ali’nin çektikleri, hele Hazret-i Hüseyin’in başına gelenler... Yani, Peygamber efendimizin varisleri de, çok çektiler.

Ne için? La ilahe illallah, Muhammedün Resulullah dedikleri için.Dolayısıyla iman, inanmak çok zor, inandırmak daha zordur. İman, Allahü teâlânın, kullarına ihsan ettiği, özel nimetidir. İmanı olanlar, sevinçten oynasa, yeridir.Allahü teâlâ, dünyayı verdiğine ahireti vermez.

Hadis-i kudside, (İki korkuyu bir kalbde cem etmem) buyruluyor. Dünyada Allahü teâlâdan korkanlar ahirette korkmasın, dünyada korkmayanlar ahirette çok korksun.

Peygamber efendimiz, Ümmihani’ye miracı söyleyince, aman bunu kimseye anlatma, kimse inanmaz ve inananlar da vazgeçer dedi. Peygamber efendimiz de, (O halde anlatacağım, inanmayacak olan sonra da vazgeçer, çürük taşlar üzerine bina olmaz, ayrılacak olan şimdiden ayrılsın, sağlamları kalsın) buyurdu.

Akıl durdu, zaman durdu, her şey durdu, iman başladı. Çok hikmetler var...

Peygamber efendimiz, hiç yalan söylememiştir. Derler ki, Cenneti, Cehennemi gidip gören var mı? Evet, var. Kim var? Hayatında hiç yalan söylememiş olan, Muhammed aleyhisselam var.

Her mübarek gece, kıymetlidir. Fakat mirac gecesinin ayrı bir hususiyeti vardır. Izdırap ve sevincin bir arada yaşandığı gecedir.

Peygamber efendimiz, bir ay Taif’te, İslamiyet’i anlattı, hiç kimse inanmadı, alay ettiler, çocuklara taşlattılar.

Üzüntülü bir şekilde dönerken, bir bağ kenarında oturup biraz istirahat etti. Addas adındaki, oradaki bağın bekçisi, üzüm getirdi. Peygamber efendimiz, Bismillahirrahmanirrahim deyince, Addas şaşırdı, bu sözü buralarda hiç duymadım dedi. Peygamber efendimiz, sen nerelisin diye sorunca Nineveliyim dedi. Kardeşim Yunus’un memleketindensin, o da benim gibi peygamberdi buyurdu. Addas, Yunus’u buralarda kimse bilmez, bu güzel yüzün, bu güzel sözlerin sahibi asla yalancı olamaz dedi ve iman etti, ben de sizinle gelmek istiyorum dedi. Peygamber efendimiz ona, şimdi sen burada kal, yakında ismimi her yerde işitirsin, o zaman bana gel buyurdu. Bir ay kimse inanmadı, yolda dönerken bir kişi iman etti.

Gece, Ebu Talip’in mahallesinde amcasının kızının evine geldi, aç amcan oğlu Muhammed’im buyurunca, Ümmihani, haber verseydiniz yiyecek bir şeyler hazırlardım, yedirecek bir şeyim yok dedi. Peygamber efendimiz, yiyecek içecek gözümde yok, Rabbime ibadet edecek bir yer bana yeter buyurdu.

Allahü teâlâ Cebrail aleyhisselama, Habibim bu halde gene bana yalvarıyor, çok üzüldü, onu ben teselli edeceğim, git Habibimi bana getir buyurdu.

Evvela, Mescid-i Aksa’ya geldiler, bütün peygamberlere imam oldu. Peygamber efendimiz gitti, Allahü teâlâyı bilinemeyen, anlaşılamayan şekilde gördü, ya Rabbi, ümmetim için de bunu isterim dedi. İşte, beş vakit namaz, bize mirac olarak verildi.

Miracda ne hikmetler vardır! Namaz kılmayan, miracdan mahrumdur. 1400 senedir devam eden, başka bir olay yoktur. İşte mirac, 1400 senedir devam ediyor. Mirac, aklın bittiği, imanın başladığı yerdir. Mirac namazdır. Allahü teâlâ, namaz gibi bir nimeti insanlara ihsan etti. Namaz, Allah sevgisini arttırır, duanın kabulüne de sebeptir. Namaz varsa, hayat vardır. Namaz yoksa insan bir işe yaramaz. Namazdan mahrum olan, her şeyden mahrumdur.

Gözsüz görmek

Sual: Peygamber efendimiz Miraca çıkınca, Allahü teâlâyı gözsüz gördüğü, ses duyulmadan konuştuğu, kulaksız işittiği bildiriliyor. Gözsüz görmek, dilsiz konuşmak ve kulaksız işitmek nasıl mümkün oluyor?

CEVAP:Allahü teâlâ için imkânsız diye bir şey yoktur. Ana babasız çocuk olmaz, ama Allahü teâlâ, Âdem aleyhisselamı ana babasız yarattı. İsa aleyhisselamı babasız yarattı. Nasıl yarattı diye sorulmaz. Her şeye kadir olan Allahü teâlâ için, böyle sual sormak uygun olmaz.


İnsan, rüya görür. Rüyasında gözü kapalı olduğu halde, çok şeyler görür, dili hareket etmediği halde rüyasında insanlarla konuşur. Yatakta yattığı halde bir yerlere gider gelir. Yanında yatan kimse, bir şey duymadığı halde o rüyada söylenilenleri duyar. Demek ki, gözsüz görülüyor, kulaksız işitiliyor, dilsiz konuşuluyor, ayaksız yürünüyor. Bu örnek size yetebilir.

Ezel ve ebed

Sual: Peygamber efendimiz, Miraca gidince, Cennet ve Cehennemdekileri gördü. Hâlbuki daha kıyamet kopmadı. Bunları nasıl gördü?

CEVAP:Bu konuda İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki:

Resulullah, Mirac gecesinde zaman ve mekân dairesinden çıktı. Ezel ile ebedi, “bir an” olarak buldu. Başlangıcı ve sonu bir noktada birleşmiş gördü. Cennete gidecekleri Cennette gördü. (1/283)

Bütün kandil gecelerinde yapılabilecek ve yapılması gereken

önemli bir takım afv ü mağfirete nail olma,

ecr ü sevap kazanma,manevî terakki kaydetme,

bela ve musibetlerden kurtulma

ve rıza–i İlâhiye ulaşma vesileleri vardır ki,

bunlardan bazılarını maddeler hâlinde sıralayalım:

1. Kur'ân–ı Kerim okunmalı; okuyanlar dinlenmeli; uygun mekânlarda Kur'ân ziyafetleri verilmeli; Kelamullah’a olan sevgi, saygı ve bağlılık duyguları yenilenmeli, kuvvetlendirilmeli.

2. Peygamber Efendimiz (sas)’e salât ü selâmlar getirilmeli; O’nun şefaatini ümit edip, ümmetinden olma şuuru tazelenmeli.

3. Kaza, nafile namazlar kılınmalı; varsa o geceye ait nakledilen namazlar, onlar da ayrıca kılınabilir; kandil gecesi, özü itibariyle ibadet ve ibadette ihsan şuuruyla ihya edilmeli.

4. Tefekkürde bulunulmalı; “Ben kimim, nereden geldim, nereye gidiyorum, Allah’ın benden istekleri nelerdir” gibi konular başta olmak üzere hayatî meselelerde derin düşüncelere girmeli.

5. Geçmişin muhasebe ve murakabesi yapılmalı; ve şimdinin ve geleceğin plân ve programı çizilmeli.

6. Günahlara samimi olarak tevbe ve istiğfar edilmeli; idrak edilen geceyi son fırsat bilerek nedamet ve inabede bulunulmalı.

7. Bol bol zikir, evrad ü ezkarda bulunulmalı.

8. Mü’minlerle helalleşilmeli; onlarla irtibatımız cihetinden rızaları alınmalı.

9. Küs ve dargın olanlar barıştırılmalı; gönüller alınmalı; kederli yüzler güldürülmeli.

10. Kişi kendine ve diğer Mü’min kardeşlerine hattâ isim zikrederek dualar etmeli.

11. Üzerimizde hakları olanlar aranıp sorulmalı; vefa ve kadirşinaslık ahlâkı yerine getirilmeli.

12. Yoksul, kimsesiz, öksüz, yetim, hasta, sakat, yaşlı olanlar ziyaret edilip, sevgi, şefkat, hürmet, hediye ve sadakalarla mutlu edilmeli.

13. O gece ile ilgili âyetler, hadîsler ve bunların yorumları ilgili kitaplardan ferden veya cemaaten okunmalı.

14. Dini toplantılar, paneller ve sohbetler düzenlenmeli; va’z ü nasihat dinlenmeli; şiirler okunmalı; ilâhî ve ezgilerle gönüllerde ayrı bir dalgalanma oluşturmalı.

15. Kandil gecesinin akşam, yatsı ve sabah namazları cemaatle ve camilerde kılınmalı.

16. Sahabe, ulema ve evliya türbeleri ziyaret edilmeli; hoşnutlukları alınmalı; ve manevî iklimlerinde vesilelikleriyle Hakk’a niyazda bulunulmalı.

17. Vefat etmiş yakınlarımızın, dostlarımızın ve büyüklerimizin kabirleri ziyaret edilmeli; iman kardeşliğine ait sadakati yerine getirilmeli.

18. Hayattaki manevî büyüklerimizin, üstadlarımızın, anne ve babamızın, dostlarımızın ve diğer yakınlarımızın kandilleri bizzat giderek veya telefon, faks yahut e–mail çekerek tebrik edilmeli; duaları istenmeli.

19. Bu kandil gecelerinin gündüzlerinde mümkün olduğunca oruç tutulmalı.

Alıntıdır...

22 Temmuz 2008 Salı

Dost Sofrası & Çuçka Kiflesi :))

Olağan Salı toplantılarımızdan birisini dün gerçekleştirdik,yine çok keyifli,sıcak ve muhabbetli bir sofra keyfinin ardından (benim geç verdiğim papatya prenses hanımın daha sofra da içmek için heveslendiği ) çayımız çikolata soslu kekimiz ve sevgili papatya prensesin gelirken getirdiği kekimizin eşliğinde çok güzel vakit geçirdik ve :)) bol kalori aldık :)) ( Hilal ve bizim kızlar dışında hiçbirimizin ihtiyacı olmasada)
geçelim menümüze;

1-Zeytinyağlı taze fasulye
2-Karışık kızartma
3-Mevsim salatası
4-Salçalı bulgur köftesi
5-Ne buldumsa koydum keki
6-Ev yapımı vişne suyu
7-Papatya prensesin keki
8-Çuçka kiflesi (gerçek ismini unuttum öğrendiğimde bilgilerinize sunacağım :)) ilginç bir ismi var çünkü :))
9- Sosyete kahvesi :)) pekde güzel olmuştu....
Geçelim tarifimize çok lezzetli ve hafif olan bu hamurları yapmanızı öneririm,Misafirlerimizin pek hoşuna gitti (biraz ortalık yağ koktu ama napalım sıcak sıcak,taze taze yemek istiyorsak katlanıcaz:))


Malzemeler
3 bardak süt
3 yumurta
200 gr margarin
1 paket yaş maya
1 yemek kaşığı şeker
1.5 tatlı kaşığı tuz
Aldığı kadar un

Yapılışı:Malzemelerin hepsi karıştırılır güzel bir hamur oluşturulur.Mayalanması için üzeri örtülere sıcak bir yere (biz Antalya balkona götürdük 5 dk mayalanıverdi :)) alınır...

Hamurdan parçalar alınır biraz un ile (ne kalın ne ince olacak orta karar ) açılır ve su bardağı ile kesilir bir iki dk beklettikten sonra kızgın yağda hafif pembeleşecek şekilde kızartılır...

ister ikindi çayının yanında,ister kahvaltıda (ya da bizim gibi her ikisinde de) yenilebilinen çok lezzetli puf puf hamurlar bunlar annem mayaladı ben açtım ve kızarttım yani hünerli parmaklarım değdi misafirlerimizde pek sevdi :))

18 Temmuz 2008 Cuma

Pırpar (Yabani Semiz otu Çorbası)


Tarif Adıyaman-Kahta yöresine aittir..


Malzemeler:

İçi sırlı ağzı dar küp veya Tuluk, (tabi biz yoğurt kovası kullanıyoruz imkanlarımız dahilinde)
Bostan Yabani semizotu,(biz pazardan aldığımız semizotunun saplarını kullanıyoruz)
Çortan (Kurut), (biz yoğurt kullanıyoruz)
tuz,
top biber (acı olmalı)

Yapılışı:İyice yıkanan yabani semizotu (Pırpar) doğranır ve kaynatılır. Süzülen ve sıkılan Pırpara yoğurt veya az sulandırılmış Çortan ilave edilir. Bu karışıma tohumu alınmış ve ikiye doğranmış top biberler ilave edilir. Kuyularda veya serin yerlerde saklanan ve 15 gün mayalandırılan bu yaz çorbası sulandırılarak ve serin ikram edilmelidir. Özellikle yazın kuru yemeklere güzel arkadaşlık eder pilavların ,içli köfteler veya kebapların yanında ikram edilen bir tür çorbadır...

orjinal tarifini vermeye çalıştım biz komşumuz sayesinde öğrendik ve bayılarak tüketiyoruz denemenizi tavsiye ederim bu semizotu cacığını...

16 Temmuz 2008 Çarşamba

Türk Ölçü Birimleri






Bu yazıyı okurken hem gülelim hem düşünelim
ne alem milletiz biz herşeye bir sözümüz var,kendimizce bir yöntemimiz hep bulunur:) :)
hadi bakalım geçelim yazımıza benim hoşuma gitti sizler sevecekmisiniz bakalım :)

1. ‘abi geçen bi balık yakaladık nah kolum gibi’

2. ‘muhsin abi geçen bi woofer almışım öküz gibi ses çıkarıyo. Mukemmel abi’


3. ‘kaç karış?’


4. yol tarifinde bir ölçü birimi olarak yüz metre. 1 yuz metre = 300 metre


5. kedi kadar fare


6. başarılı bir Türk aşçı, Fransa’da bir luks otele transfer edilir. diger aşçılara bazı tarifler öğretmesi gerekmektedir. geçerler ocağın başına, bizimki başlar: - bir tutam maydonoz, bir tutam karabiber,yetecek kadar su… fransiz dayanamaz sorar: - bunlarin bir ölçüsü yok mu? -bizimki terslenir: - ben ne diyorum? bir tutam olacak demedim mi?


7. ‘g..t kadar’ gibi söylendiğinde sadece Türkler’in anlaması muhtemel, hatta bazen Türk olanların dahi anlamakta zorluk çektiği ve sizin karşınızdaki kişinin nasıl bir ortamda yetiştiği, sosyo kültürel yaşantısı gibi konularda derin tespitler yapmanıza sebebiyet veren ölçü birimleridir.

-kac metrekare lan senin ev.?
-g..t kadar ya. ….


8. ayrıca yön tariflerinde de çığır açmış olmaları kaçınılmazdır.
-ne tarafta abi bu dükkan.

-şeyimin istikametinde., gibi.


9. bir demet maydanoz.


10. iki tutam karabiber.


11. bir diş sarımsak.


12. bir avuç fındık.
13. bir tepeleme çay kaşığı tuz.


14. bir silme çay kaşığı tuz.


15. bir cimcik un,


16. bir adım yol.

17. bir dünya iş.


18. bir araba laf. vs.


19. aşure kazanı


20. kafam kadar


21. burdan sana kadar, bilemedin kapıya kadar .


22. bir de bunların trakya insanına özgü olanları vardır ki, genelde revaçta olmama nedenleri nezaketsizliktir:

iki güzel örneği: küçük ev = bülbüll büzüğü kadar

yenilen az yemek = kedi çükü kadar bişey yedim .


23. üç kalem mal.



24. iki satır yazı.


25. bir tek rakı.


26. iki duble rakı.


27. beş posta …


28. alabildiğince un.


29. kasıktan dize kadar….


30. Türk’ün kendisi ölçü birimidir: Türk kadar kuvvetli, bir Türk dünyaya bedel


31. kavgaya giderken ‘bir kamyon adam’ toplanır, sayı belirtmek icin uygun bir sıfattır.


32. çok uzakta: taa anasının ..da


33. iki bıyık bükümü sağa


34. üç evlek ileri


35. bir zaman ölçüsü olarak sigara: - hadi ne zaman gidiyoruz? - sigaram bitince gideriz.

36. bir fiske tuz,


37. göz alabildiğine geniş…







13 Temmuz 2008 Pazar

AHDE VEFA....


Hz. Ömer arkadaşlarıyla sohbet ederken, huzura üç genç girerler. Derler ki :

- Ey halife, bu aramızdaki arkadaş bizim babamızı öldürdü. Ne gerekiyorsa lütfen yerine getirin.

Bu söz üzerine Hz. Ömer suçlanan gence dönerek :

- Söyledikleri doğru mu diye sorar.

Suçlanan genç der ki :

- Evet doğru.


Bu söz üzerine Hz Ömer anlat bakalım nasıl oldu diye sorar.
Genç anlatmaya başlar:
- Ben bulunduğum kasabada hali vakti yerinde olan bir insanım. Ailemle beraber gezmeye çıktık, kader bizi arkadaşların bulunduğu yere getirdi. Affedersiniz hayvanlarımın arasında bir güzel atım var ki dönen bir defa daha bakıyor.
Hayvana ne yaptıysam bu arkadaşların bahçesinden meyve koparmasına engel olamadım. Arkadaşların babası içerden hışımla çıktı atıma bir taş attı, atım oracıkta öldü. Nefsime bu durum ağır geldi, ben de bir taş attım, babası öldü. Kaçmak istedim fakat arkadaşlar beni yakaladı, durum bundan ibaret, dedi.

Hz Ömer:

- Söyleyecek bir şey yok, bu suçun cezası idam. Madem suçunu da kabul ettin, dedi. Bu sözden sonra delikanlı söz alarak:

- Efendim bir özrüm var, diyerek konuşmaya başladı:

- Ben memleketinde zengin bir insanım, babam, rahmetli olmadan bana epey bir altın bıraktı. Gelirken kardeşim küçük olduğu için saklamak zorunda kaldım. Şimdi siz bu cezayı infaz ederseniz yetimin hakkını zayi ettiğiniz için Allah(cc) indinde sorumlu olursunuz, bana üç gün izin verirseniz ben emaneti kardeşime teslim eder gelirim, bu üç gün içinde yerime birini bulurum, der.


Hz. Ömer der ki:

- Bu topluluğa yabancı birisin, senin yerine kim kalır ki?

Sözün burasında genç adam ortama bir göz atar, der ki:

- Bu zat benim yerime kalır. O zat Hz. Peygamber Efendimizin (sav) en iyi arkadaşlarından, daha yaşarken cennetle müjdelenen Amr Ibni As' dan başkası değildir. Hz. Ömer Amr'a dönerek:

- Ey Amr, delikanlıyı duydun, der. O yüce sahabe:

- Evet, ben kefilim, der ve genç adam serbest bırakılır. Üçüncü günün sonunda vakit dolmak üzere ama gençten bir haber yoktur. Medine'nin ileri gelenleri Hz. Ömer'e çıkarak gencin gelmeyeceği, dolayısıyla Amr Ibni As'a verilecek idam yerine maktulün diyetini vermeyi teklif ederler, fakat gençler razı olmaz ve babamızın kanı yerde kalsın istemiyoruz derler. Hz. Ömer kendinden beklenen cevabı verir der ki:


- Bu kefil babam olsa fark etmez cezayı infaz ederim. Hz Amr Ibni As ise tam bir teslimiyet içerisinde der ki:

- Biz de sözümün arkasındayız. Bu arada kalabalıkta bir dalgalanma olur ve insanların arasından genç görünür. Hz. Ömer gence dönerek derki:

- Evladım gelmeme gibi önemli bir nedenin vardı neden geldin?

Genç vakurla başını kaldırır ve (günümüz insani için pek de önemli olmayan):

- 'AHDE VEFASIZLIK ETTI' demeyesiniz diye geldim der. Hz. Ömer başını bu defa çevirir ve Amr Ibni As'a der ki:

- Ey Amr, sen bu delikanlıyı tanımıyorsun, nasıl oldu onun yerine kefil oldun?. Amr Ibni As Allah kendisinden ebediyyen razı olsun, vakurla kanımızı donduracak bir cevap verir:


- Bu kadar insanın içerisinden beni seçti.'İNSANLIK ÖLDÜ 'dedirtmemek için kabul ettim, der. Sıra gençlere gelir, derler ki:

- Biz bu davadan vazgeçiyoruz.

Bu sözün üzerine Hz Ömer:

- Biraz evvel babamızın kani yerde kalmasın diyordunuz ne oldu da vazgeçiyorsunuz, der. Gençlerin cevabı da dehşetlidir:


- MERHAMETLİ İNSAN KALMADI' DEMEYESiNiZ DİYE...

11 Temmuz 2008 Cuma

Kabak Çekirdeği ve İnce belli de Çay ...

Güzel bir akşam fakat biraz sıcak neyseki evimiz camları kapıları açınca esiyor ve bizde rahatlıyoruz;yemek faslının ardından biraz dolanayım derken bakdım bir elimde kabak çekirdeği bir elimde demli bir bardak çay var dedim kendi kendime (msn üzerinden papatya prensese çok güldü :)) dur faydalarını yazayım da insanlığa bir faydam olsun dedim geçelim

Kabak çekirdeğinin faydalarına:Yapılan araştırmalar, kabak çekirdeğinden elde edilen kabak çekirdeği yağının prostat büyümesini yavaşlattığını hatta önlediğini ortaya koymuş durumda. Kalın Bağırsak Kanseri riskini de önemli oranda azaltan etkisi olduğu tespit edilen kabak çekirdeği yağında bulunan doymamış yağ oranı yüksekliği; kandaki trigliseridleri azaltıyormuş.Bilim adamlarına göre kabak çekirdeği yağında bulunan phytosterin maddesi mucize etkili. Kandaki kolesterolü azaltıyor,prostat büyümesi ve damar kanserine iyi geliyor...Açıkçası bir sağlık bankası. Kabak çekirdeğinin faydaları bu kadarla da kalmıyor.Bu yağda bol oranda E vitamini de varmış. Bilindiği gibi E vitamini hücre zarının okside olarak erken bozulmasına engel olan ve dolayısıyla hücre zarı ve hücreyi sağlıklı bir özelliğe sahiptir. Bu maddeyi yeterli oranda aldınız mı geç ihtiyarlıyor ve ihtiyarlığınızda genç bir ihtiyarlık dönemi geçiriyorsunuz.
Rabbim faydalanalım diye yaratmış biz faydalanmayı biliyormuyuz orası meçhul Çay ve faydaları:
1- Çay keyif verici olarak içilmesinin yanı sıra, eczacılıkta yapraklarından kafein elde edilmektedir.
2- Yemeğin üzerine içildiğinde sindirime yardımcı olur.İçerisindeki bazı kimyasal maddeler (Bakır, Çinko v.b. gibi) enzimlerin aktivitelerini artırır.
3- Çayda P vitamini yüksek miktarda bulunmaktadır. P vitamini kan damarlarının duvarlarını kuvvetlendirir ve özellikle kılcal damarları esnekleştirip ani kanamaları önler .
4- Kafein ve tanenin psikolojik etkileri ile tıp literatürleri ishal hastalığı çeken kişiler için yardımcı olduğunu tespit edilmiştir .
5- Bugünkü bilgilerimize göre kahve gibi çayda kafein içermektedir. Bir bardak çayın kafein içeriği özdeş miktardaki kahvenin içeriğinden yaklaşık %50 daha azdır. Normal şekilde yapılan demleme ile çayda bulunan kafeinin yaklaşık %80’i deme geçer. Buna göre 5-6 bardak çay içen bir kimse ortalama 300 mg. Kafein alıyor demektir. İnsan sağlığı üzerine kafeinin etkileri geniş şekilde araştırılmıştır. Yıllardır migren baş ağrılarının tedavisinde kullanılan kafein, günümüzde de geçerliliğini korumaktadır. Kafein, bu etkisini baş ağrısına sebep olabilen baştaki genişlemiş kan damarlarını daraltarak gösterir.
6- Çay yapraklarında %1.5-4 kadar kafein, %10 kadar tanen maddesi ihtiva ettiği alkaloitlerden dolayı bariz idrar söktürücü etkisi vardır.
7- Siyah çayda balık etinde ve taze yeşil sebzelerde bulunan K vitaminine yakın miktarda bu vitaminden bulunmaktadır. Günde 5-7 bardak çay içilirse vücudun K vitamini ihtiyacı karşılanmış olur.
8- Uyku giderir ve canlılık verir. Özellikle uzun yol şoförleri sürekli araba kullandıklarından dolayı üzerlerine çökmüş olan ağırlığı atmalarında önemlidir. Öğrenciler ders çalışmaları esnasında içecekleri bir bardak çay onlara zindelik verir.
9- ABD’deki Lowa, İsviçre’deki Goeteborg Üniversiteleri tarafından ortaklaşa yapılan araştırmada siyah çayın içinde bulunan bileşimler, diş çürüklerini ve ağız içinde asit oluşturan bakterilerin etkin hale gelmesini önlüyor. Siyah çay Glucosyltranferase enzimi üzerine etki yaparak ağızdaki bakterilerin kümelenerek dişlere yapışmasını önlüyor ve dişlerde oluşan yabancı madde birikimini azaltıyor .
10- ABD’li araştırmacılar düzenli olarak günde iki bardak çay içilmesi halinde kalp damarlarına yararlı olacağını belirtmektedirler .
11- Sıkıntıya karşı çay içilir . İnsanın sıkıntılı olduğu günlerde halk tabiriyle efkar dağıtmak amacıyla bir fincan çay içilmesi kişinin iç ruhi yapısını rahatlatır.
12- Balgam söktürücü özelliği vardır . Limonlu çay üst solunum yolu hastalıklarına iyi gelir. Ayrıca sıcaklığı nedeniyle balgamı yumuşatarak söküp atılmasına yardımcı olur.
13- ABD’deki Keck Tıp Okulu ve Çin’deki Şanghay Kanser Enstitüsü uzmanları, çayın içindeki anti oksidan bileşik polyphenols’un midede kansere neden olabilen kimyasal maddeleri parçalayarak yok ettiğini bildirmektedirler. Araştırmaya göre, siyah ve yeşil çay içenlerin idrarlarında kansere yol açan kimyasal maddeler daha az görülmekte ve kalp hastalıkları riskinin yanı sıra mide ve yemek borusu kanserini de azalttığı tespit edilmiştir.
14- Su ihtiyacını giderir v.b....
15- Koyu ama soğuk bir çay hararet gidericidir
16- Yeşil çay kullanan Çinlilerin, prostat ve göğüs kanserine , Batı ülkelerinden % 58 daha az tutulduğunu belirterek, günde en az üç bardak içilmesini öneren ABD’nin “The Nature “ dergisi, yeşil çayın tümoral gelişimi engellediğini ifade ediyor. Çayın bünyesindeki C ve E vitaminleri, selenyum ve magnezyum mineralleri ile kateşin maddesi sayesinde kanserin önlendiği ileri sürülüyor .
17- Yeşil çayın değişik kanser risklerini azalttığı kan kolesterol seviyesini düşürdüğü, yaşlanmayı geciktirdiği tespit edilmiştir. Yeşil çayın özellikle yemek borusu kanserini erkeklerde %57, kadınlarda %60 oranında önlemektedir.
18- Japonya Hamamatsu tıp merkezinde görev yapan Dr. M. Yamada yeşil çayın değişik bakterilerin gelişmesini engellediği, gastrit hastalığında etkili olan Helicobacter pylori’ye karşı güçlü bir antibakteriyel etki gösterdiğini tespit etmiştir.

Uzmanlar araştırmış bulmuş faydalarını kararında tüketilirse faydalı olur bizim için kararını kaçırırsak zararlı herşey de böyle değil mi?
azı karar çoğu zarar diye

8 Temmuz 2008 Salı

Yazmaktan Korkmayın Sizde Karalayın Bir İki Satır...


İnsan bazen karşısındakine söyleyemediği şeyleri bir şekilde ona anlatmak için yazmayı seçer.Belki de kolaya kaçmak için yazarız,gözlerinin içine bakmadan ,gözlerimizi kaçırmadan içimizden geçenleri karşımızdakine anlatmanın en rahat yoludur yazmak….Yazmak ne yazdığına olduğu kadar kime yazdığına göre de değişiklik gösterir.

Hem yazan mühimdir hem hakkında yazılan .Karşımızdaki yüreğimizde onun için yazacak kadar izler bırakmalı ki insan kalemi kağıdı eline alsın ve yüreğini dillendirsin,içini döksün her sözcüğü yazarken biraz daha rahatlasın,kendini bulsun…Neler yazarız peki;beğendiğimiz,sevdiğimiz,içimizi ısıtan,ağladığımız,güldüğümüz,üzüldüğümüz her konuda yazarız.

Yazmak başlı başına bir meziyettir aslında,yazdığını okutmak okunmaya değer birkaç satır yazmaksa keyiflerin en güzelidir.Hep kıskanmışımdır imrenmişimdir güzel yazan insanları,gerçekten imrenilesi mükemmel bir yetenek…
Ne mutlu yazana,kendini ifade edebilene …
Herkesin aslında yazacak bir yaşanmışlığı vardır,kimi cesaretsizdir yazamaz,kimi korkar düşüncelerini ifade etmekten yazmaz ama vardır mutlaka anlatacağı bir öyküsü ,olayı…


Yazan insan kendini anlatan,ifadesi güçlü, kendinden, duruşundan, düşündüklerinden emin,özgüveni olan insandır.Tüm bu özellikleri bünyesinde barındıran insan yazmaktan kaçmaz…Yazmak için yazar olma zorunluluğu da yoktur,iyi yazmak için yetenek gerekli fakat kendisini ifade etmek için yazanlarda pek de yetenekli olmak şart değildir,her yazanda aranmaz yetenek mesela bende yetenek yok….yetenekli arkadaşlarım var benim de…

Derdini anlatmanın,duygularını açığa vurmanın pek çok yolu vardır…en kolayı konuşmak gibi görünse de hiç öyle değildir,yazmak daha zor gibi durur fakat konuşmaktan daha kolaydır,hata yaparsan başa dönme şansın yüksektir hatanı düzeltebilirsin…

Konuşurken gözler,mimikler,ses tonu yardım eder insana,yazarken ise yoktur bunlar yanımızda sadece kalemimiz ve kağıdımız vardır bizimle.Yerine göre yazmalı,içini dökmeli,rahatlamalı,hatta saçmalamalı yazarken fakat yine de yazmalı yazmaktan korkmamalı ,çekinmemeli unutmamalı ki bugün insanlığın geldiği nokta;okumamak,düşünmemek,kendimizi ifade etmemek hislerimizi açığa vuramamak gibi eksiklerimizin çokluğundan kaynaklanıyor kısacası artık okumayan,ifade gücünden yoksun,ruhsuz,hissiz,yapmacık ,kendini bilmez insanlar olduk çıktık….

Yazmaktan Korkmayın

Belki dünyanın en mükemmel insanı olamayız fakat yapabildiğimizin en iyisini yapmaya çalışmalıyız.Zoru görünce kaçmak bize yakışmaz,bizler Türk gençleriyiz bu vatanın okuyan,yazan,çizen,kendinden emin,en önemlisi de düşünen gençlere ihtiyacı var.

İçimden geldi karaladım bir şeyler ,zayıf kalemime katlanıp yazımı sonuna kadar okuduysanız ve işe yarar bir satır bile yakaladıysanız ne mutlu bana,ne kaybediyorsak bu yüzden kaybediyoruz herkes kendini zayıf bulunca düşüncelerini ifade etmekten kaçınca halimiz bu oluyor dışa bağımlı bir nesil olduk çıktık…

Lütfen özenli ve özverili olalım bu vatan bizim;unutmayalım ki bizim vatanımıza vatanımızın da bize ihtiyacı var …

3 Temmuz 2008 Perşembe

Üç Aylar ve Regaib Kandili...


Regâib, arapça bir kelimedir ve "reğa-be" kökünden gelmektedir. "Reğa-be", kelime olarak, herhangi bir şeyi istemek, arzulamak, ona karşı meyletmek ve onu elde etmek için çaba sarf etmek demektir. "Reğîb" kelimesi ise, "reğabe"'den türemiş olan bir isimdir ve kendisine rağbet edilen, arzulanan, taleb edilen şey demektir. Müennesi, "reğîbe"dir. "Reğîbe"nin çoğulu da "reğâib" dir. Kelime olarak "Regâib"in aslı budur.

Receb ayının ilk cuma gecesine Regaib gecesi denir. Bu geceye Regaib gecesi ismini melekler vermişlerdir. Her Cuma gecesi kıymetlidir. Bu iki kıymetli gece bir araya gelince, daha kıymetli oluyor. Allahü teâlâ, bu gecede, müminlere, ragibetler ihsanlar, ikramlar yapar. Bu geceye hürmet edenleri affeder.
Bu gece yapılan dua kabul olur, namaz, oruç, sadaka gibi ibadetlere, sayısız sevaplar verilir. Regaib gecesini ibadetle geçirmeli, kazası olan, hiç değilse bir günlük kaza namazı kılmalı! Kazası olmayan da nafile namaz kılar, Kur’an-ı kerim okur, tesbih çeker, tövbe istiğfar eder. Perşembe günü oruç tutup, gecesini de ihya etmek çok sevaptır. Receb ayında oruç tutmak faziletlidir.

Peygamberimiz (a.s.m)’ ın Ramazan ayından sonra en çok oruç tuttuğu ay Receb ayıdır. Bu Receb ayında oruç tutmanın muazzam, muhteşem sevabları vardır.

Bir de bu ayda sevablar kulların defterlerinin sevab hanelerine, bol bol dökülmesi dolayısıyla da recebül esabb denmiştir. Yâni, sevabların bol bol, şarı şarıl, gürül gürül döküldüğü ay demek... Sabbe, Arapçada dökmek demek... Nehrin de böyle dağlardan çağlayarak şaldur şuldur akıp da döküldüğü yere münsab derler; o da aynı kökten... Receb-ül esabb; Allah'ın rahmetinin cûşa gelip, ikram ü ihsanâtının şarıl şarıl, güldür güldür kullara geldiği ay demektir.

Arifler ve din alimleri kitaplarında yazmışlar ki, bu ay ekim, ekme, ziraat ayıdır. Sevaplı işler, oruç tutmak, tevbe etmek vs. güzel şeyler yapılır. Bir mahsulün ekilmesi gibi ziraat, ekim ayıdır. Şa'ban bakım ayıdır. Ramazan biçim ayıdır, yâni mahsulün alındığı aydır demişler. Demek ki Receb ayı, bizi Ramazan ayına hazırlayan bir mevsimin ilk adımı olmuş oluyor.

Onun için, "Receb ayı tevbe ayıdır." demişler. Yâni kul ne yapacak?.. "Yâ Rabbi! Ben anlayamamışım, hatâ etmişim, bilememişim, suçluyum, kusurluyum; beni affet..." diyerek hatâsını itiraf edip, hatâsından dönerek, Cenâb-ı Hakk'ın yoluna girecek.

Şa'ban ayı ibadetlere devam etme ayıdır. Ramazan da mükâfatlarını alma ayıdır. Böyle çeşitli kelimelerle bu ayların birbirleriyle irtibatlı olduğu beyan edilmiştir...

*** Receb Ayı ve Regaib Gecesi ile İlgili bazı Hadis-i Şerifler;
1- Allahü teâlâ, Receb ayında oruç tutanları mağfiret eder. [Gunye]
2- Receb-i şerifin bir gün başında, bir gün ortasında ve bir gün de sonunda oruç tutana, Receb'in hepsini tutmuş gibi sevap verilir. [Miftah-ül-cenne]
3-Şu beş gecede yapılan duâ geri çevrilmez. Regaib gecesi, Şabanın 15. gecesi, Cuma, Ramazan bayramı ve Kurban bayramı gecesi.) [İbn-i Asâkir]
4-"Recep ayı Allah'ın ayı, Şaban benim ayım, Ramazan da ümmetimin ayıdır." (Aclûnî, Keşfu'l-Hafâ, 1/423)
5- Receb'in ilk cuma gecesini ihya edene, Allahü teâlâ, kabir azabı yapmaz. Duâlarını kabul eder. Yalnız, 7 kimsenin duasını kabul etmez: Faizci, Müslümanları aşağı gören, ana babasına eziyet eden, Müslüman olan ve dinin emirlerine uyan kocasını dinlemeyen kadın, çalgıcı, livata ve zina eden, beş vakit namazı kılmayan. [Bu günahlardan vazgeçmedikçe, duaları kabul olmaz.] [Saadet-i Ebediyye]...



ALINTIDIR..