26 Mart 2008 Çarşamba

Ebeeee - Sobeeee ve Kısa Bir Ara....

Tuğçe'cim beni sobelemiş ben cevap vermezsem olur mu hiç....alfabemizdeki harfler neleri anımsatmıyor ki hayatımdaki herşeyi anımsatıyor...şimdi Tuğçe'cimin sobesini cevaplıyorum içimden geldiği gibi inşallah beğenirsiniz !!!

A:ARA SINAVLAR... ANNEM,CaNıMCıM
B:Babam
C:Hayatımdaki önemli üç Dişi
Ç:Çamaşır ( kaldırılmayı bekliyorlar da)
D: Deniz
ESevim, rahatlık
F:Sarıkanaryam ..Fenerbahçem
G:Canım kardeşim (herşey güzel olucak)
Ğ:Alfabemizin güzide harfi :)
H:Final sınavları,Sıcak
I: IS... MALİYE POLİTİKASI kafam derslerde ...
İ:İlgi,internet,istek...
J: bitenem jalem
K:Kısmet,Kader...
L:LİKİDİTE FİNANSAL EKONOMİ...(Malum 8 gün var sınava...)
M: Mayıs...hemde 13 mayıs...(doğum günüm)
N:Neredesin,Nasılsın...
O: Onur
Ö:Öğretmenim
P:Pasta
R:Rokalı poğaça
S:Sadakat,Saygı,Sevgi
Ş:Şarkı
T: Her nevi tatlı...Tariflerim tarifleriniz...
U:Umut
Ü:Ülkem...
V:Varlığım
Y:YARADAN...yemek yemek
Z:Zaman

İşte böyle keyifle okursunuz inşallah,benim sobelediklerime geldi sıra
canım kardeşim can kardeşim Papatya Prenses... ,ve sevgili Zeynep le Zeynepce...
Size neleri çağrıştırıyor harfler bakalım galiba ikinizinde birer harfini iyi biliyorum( bakalım tahminim doğru olucak mı ?)
Kolay gelsin canlarım...
ARKADAŞLAR SINAVLARIMA ÇOK AZ VAKİT KALDIĞI İÇİN KISA BİR MOLA VERİYORUM,GÖRÜŞMEK ÜZERE SİZLERİ ÇOK SEVİYORUM
SEVGİYLE KALIN...

22 Mart 2008 Cumartesi

Sen şimdi "su olduğunu" düşün...


Bir an için sen su olduğunu düşün. Su denli özel, su denli yararlı ve su denli çok, tükenmez...


İnanıyorum ki gerçekten de öylesin. Ama ister çeşmelerden dökül, ister göklerden yağ, ister nehirler dolusu ak; dibi olmayan bir kovayı dolduramazsın.
Yani seni dinlemeyenlere sesini duyuramazsın... Unutma daha çok bağırdığında daha çok dinlenmezsin, gürültünün parçası olursun yalnızca!..

Suyun yanında olanlar suyu en az içenlerdir. Çünkü; "Su nasılsa burada, gerek yok ki suyu kana kana içmeye" diye düşünürler...
Tıpkı, sesini sürekli duyanların seni dinlemedikleri gibi!..

Ormandaki hiçbir hayvan, ırmağın gürültüler koparan yerinden su içmeye çalışmadı şimdiye dek. Hepsi, hep sabahın en sakin anını bekledi; suyun durgun yerlerini bulabilmek için,
Gittiler ve sakin sakin gereksinimlerini giderdiler. Onlar için en uygun olan kendi istedikleri zamanda.
Sen, hep bir su olduğunu düşün.
Su gibi güzel, su gibi yararlı, su gibi vazgeçilmez...
Ve su gibi yaşam kaynağı olduğunu düşün.
Ama su gibi yaşatıcı ol.
Su gibi yıkıcı, sürükleyici ve öldürücü değil!..

Suysan tarlalarını basma insanların, yuvalarını yıkma, ocaklarını söndürme; sana "felaket" denmesin!Suysan bir bardağa sığabil ki damarlara girebilesin!..
Su gibi özel, su gibi güzel, su gibi yararlı, su gibi gerekli ve su gibi bitmez tükenmez olduğunu da unutma.
Ayrıca su gibi sakin olabileceğin gibi, su gibi de "kıyametler" koparıcı olabileceğini unutma...

Vadiler varken önünde ve ovalar varken, yayılabileceğin küçük ırmaklara ayırabiliyorsan kendini ve bardaklara bölebiliyorsan, yaşam verirsin çevrene.
Yoksa hep duyulmayan, dinlenmeyen, korkulan ve kaçılan olursun seller, afetler gibi.
Tercih elindeydi hep ve hep de "senin" ellerinde olacak...
Ya tutmayı öğreneceksin dilini ya da hiç durmadan konuştuğun için, yalnızca bomboş ve anlamsız sesler çıkartan birisi olduğunu zannettireceksin çevrendeki insanlara!Ama yapman gereken şu değil mi? Düşüneceksin ne zaman ne söyleyeceğini.


Düsüneceksin kimin dinleyip dinlemediğini, kimin anlayıp anlamadığını. Düşüneceksin anlatmak istediklerinin ne kadarını anlatabildiğini...
Hatta anlayanların anladıklarının da senin anlattıklarının ne kadarı olduğunu düşüneceksin... Konuşmak için en uygun zamanı bekleyecek, en az ama en uygun sözcükleri seçmeye çalışacaksın...


Yolcuların, önceden aldıkları biletleri ceplerinde olduğu halde, saatlerini kontrol ederek, zaman yaklaştığında, vapurun kalkacağı iskelede hazır olmaları gibi, sen de fikrini bildireceğin kişinin "kıyıya yanaşmasını" bekleyeceksin!..
Demeyeceksin "Ben canım isteyince giderim iskeleye, vapur da o saniyede gelmek zorunda!.."Demeyeceksin "Ben aklıma geleni aklıma geldiği biçimde söylerim.
Karşımdaki de değil duymak, değil dinlemek, anlattığımdan bile fazlasını anlamak zorunda!..
"Keşke öyle olsaydı. Keşke haklı olsaydın, ama maalesef değil... Ağzını açıp "Şelaleden dökülen suyu" içmeye çalışan bir tavşan gördün mü hiç?..
Ya da önüne çıkan ağaçları bile sürükleyen bir selden susuzluk gidermeye uğraşan bir ceylan gördün mü?Kaplanlar bile içebilmek için suyun durulmasını bekler; beyni olan her canlı gibi!..


Hadi... Sen şimdi "su olduğunu" düşün ve kendini "su gibi" hisset...
Su gibi özel, su gibi güzel, su gibi berrak, su gibi yararlı...
Su gibi yaşam kaynağı ve su gibi bitmez tükenmez olduğunu anımsa...
Ama yine su gibi "bir küçük bardağın içine" sığdır ki kendini girebilmeyi öğren insanların damarlarına.
Yaşam ver... Vazgeçilmez ol!..

21 Mart 2008 Cuma

Cumanız Hayırlı Olsun ...





el Hafiz (C.C.)

Gözetici, koruyucu




Ne Yapragınız Kurusun ,Ne Gülünüz Solsun,Ne Kurulan Bağlar Bozulsun, Ne de Dostlar Unutulsun,Kalpler İmanla, Gönüller Huzurla Dolsun,Avuçlarınız Semada, Dudaklarınız Duada Olsun...Her An ve Her Günki Dualarınız Kabul,Namazlarınız Makbul,CUMANIZ MÜBAREK OLSUN!

Gönülgözü görmeyen, cangözünü neylesin,


Dünyada dönmeyen dil, mahserde ne söylesin,


Mevlam kalbinizi nur ebedinizi Cennet eylesin.


Essalâtu vesselâmu aleyke Yâ Rasûlallâh...Allah Rasulü Hazret-i Muhammed (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) buyurdular ki :

Her ihtilam olan erkeğe cumaya gitmek vacibtir. Cumaya her gidene de gusül vaciptir.
Ebu Davud, Taharet 129

18 Mart 2008 Salı

Kutlu Doğum ve Mevlid Kandili ...





Hayatın gayesi, yaratılışın mânâsı silinmiş, yok olmuştu.

Herşey mânâsız başıboşluk ve hüzün örtülerine bürünmüştü.
Ruhlar birşey bekliyor, bir nurun zulmet perdesini yırtmasını içten içe hissediyordu.

O vahşet devrinde kâinat ufkundan bir güneş doğdu.

Bu güneş âhirzaman Peygamberi Hz. Muhammmed Aleyhissalâtü Vesselam idi.

Tarihin seyrini, hayatın akışını değiştiren bu eşsiz olay, dünyayı yerinden sarsan değişimlerin en büyüğü idi.

İşte insanlığın akıl ve kalbinde düğümlenen "Necisin, nereden geliyorsun, nereye gidiyorsun?" sorularını, düğümlerini çözüp kâinatın Sahibini ilân ve ispat edecek bir zatın teşrifi sadece insanların ruh ve kalbinde değil, diğer varlıklarda, hattâ cansız eşyada bile yansımasını bulacaktı.
Doğudan batıya bütün âlemin nurlara büründüğü, İlâhi değişimin tecelli ettiği o gece neler oldu neler?
Yahudi ileri gelenleri ve âlimleri kitaplarında daha önce rastladıkları işaret ve müjdelerin açığa çıktığını gördüler.
Kimsenin haberi olmadan en önce onlar bu müjdeyi verdiler.
O gece Yahudi âlimleri semâya bakıp "Bu yıldızın doğduğu gece Ahmed doğmuştur" dediler
Bîr Yahudi İleri geleni Mekke'de Peygamberimizin doğduğu gece, içlerinde Hişam ve Velid bin Muğire, Utbe bin Rabia gibi Kureyş ileri gelenlerinin bulunduğu bir toplantıda, - "Bu gece sizlerden birinin çocuğu oldu mu?" diye sordu.
"Bilmiyoruz" diye cevap verdiler.
Yahudi, "Vallahi sizin bu ihmalinizden iğreniyorum!"Bakın, ey Kureyş topluluğu, size ne söylüyorum, iyi dinleyin.
Bu gece, bu ümmetin en son peygameri Ahmet doğmuştur

Eğer yanlışım varsa, Filistin'in kudsiyetini inkâr etmiş olayım.
Evet, onun iki küreği arasında kırmızımtırak, üzerinde tüyler bulunan bir ben var" dedi.

Toplantıda bulunanlar Yahudinin sözünden hayrete düştüler ve dağıldılar. Her birisi evlerine döndüğünde bu durumu ev halkına anlattılar.

"Bu gece Abdülmuttalib'in oğlu Abdullah'ın bir oğlu doğdu. Adını Muhammed koydular." haberini aldılar.
Ertesi gün Yahudiye vardılar:"Bahsettiğin çocuğun bizim aramızda dünyaya geldiğini duydun mu?" dediler.

Yahudi "Onun doğumu benim size haber verdiğimden önce midir, sonra mıdır?" dedi.Onlar, "Öncedir ve ismi Ahmed'dir" dediler.

Yahudi, "Beni ona götürün" dedi.Yahudi ile beraber kalkıp Hz. Âmine'nin evine gittiler, içeri girdiler.

Pegamberimizi Yahudinin yanına çıkardılar.

Yahudi Peygamberimizin sırtındaki beni görünce, üzerine baygınlık geldi, fenalaştı. Kendine gelip ayıldığı sırada,"Ne oldu sana, yazıklar olsun" dediler.

Yahudi, "Artık İsrailoğullarndan peygamberlik gitti.

Ellerinden kitap da gitti.

Artık Yahudi âlimlerinin kıymet ve itibarları da kalmadı.

Araplar peygamberleriyle kurtuluşa ereceklerdir."Ey Kureyş topluluğu, ferahladınız mı? Vallahi size, doğudan batıya kadar ulaşacak bir güç, kuvvet ve bir üstünlük verilecektir" dedi

Kâinatın Efendisini dünyaya getiren bahtiyar annenin henüz dünyaya gelmeden görüp gördükleri çok manalıydı..

Peygamber Efendimize hamileyken rüyasında, "Sen, insanların en hayırlısına ve bu ümmetin efendisine hamile oldun.
Onu dünyaya getirdiğin zaman 'Her hasetçinin şerrinden koruması için bir ve tek olana sığınırım' de, sonra ona Ahmed yahut Muhammed ismini ver."Yine kendisinden çıkan bir nurun aydınlığında bütün doğuyu ve batiyi, Şam ve Busra saray ve çarşılarını, hattâ Busra'daki develerin uzanan boyunlarını gördüğünü Abdülmüttalib'e anlatmıştır
Ayn ıgece Hz. Âmine'nin yanında bulunan Osman ibn Âs'ın annesinin gördükleri de şöyle:"O gece evin içi nurla doldu, yıldızların sanki üzerimize dökülecekmiş gibi sarktıklarını gördük."Evet bu ulvî anı dile getiren Mevlid'in yazarı Süleyman Çelebi bütün bu hakikatleri şu beytiyle şiirleştirmiştir:"Hem Muhammed gelmesi oldu yakinÇok alâmetler belürdi gelmedin"Rabiülevvel ayının 12. Pazartesi gecesi, yapılan hesaplamalara göre, Miladi takvime göre 20 Nisan'a denk gelen gece idi.
Dünyayı şereflendiren iki Cihan Serverinin üzerini o günün bir âdeti olarak bir çanakla kapattılar.
Araplara göre o zaman, gece doğan çocuğun üzerine bir çanak koymak ve gündüz olmadan ona bakmamak âdetti. Fakat bir de baktılar ki.
Peygamber Efendimizin üzerine konulan çanak yarılarak ikiye ayrılmış, Efendimiz gözlerini gökyüzüne dikmiş, başparmağını emiyordu.

Evet, bu işaret her türlü küfrün, zulmün, şirkin ve her türlü bâtıl inanç ve âdetlerin parçalanıp yok olması, imanın, nurun ve hidâyetin kâinatı aydınlatması için gönderilmiş bir Peygamber idi

.Aynı gece Kabe'de tapılmakta olan cansız putların çoğunun başaşağı devrildiği görüldü.

Aynı gece Kisra sarayının beşik gibi sallanıp on dört balkonunun parçalanıp yerlere düştüğü öğrenildi.

Sava'da mukaddes tanınan gölün suyunun çekilip gittiği görüldü.

Bin senedir yakılan ve söndürülmeyen mecusi ateşinin sönüverdiği müşahede edildi.Bütün bunlar işaret ve alamettir ki, yeni dünyaya gelen zat ateşe tapmayı, puta tapmayı kaldırıp, Fars saltanatını parçalayarak Allah'ın izni olmadan kutsal tanınan şeylerin kutsallığını ortadan kaldıracaktır.

İşte bu geceye Veladet-i Nebi gecesi diyor ve onun bütün kalbimizle, ruhumuzla her sene yeniden yâd edip kutluyoruz. Bütün kâinatla bu geceyi karşılayarak onun âleme teşrifine kıyam ediyoruz.Getirdiği ebedi nura, açtığı saadet caddesine ve sünnet-i seniyyesine yeniden sımsıkı sarılmak ve Mevlid Kandilini vesile ederek ona yeniden biatimizi, bağlılığımızı tazelemek ne yüce bir şeref ve ne büyük bir saadettir.
Yüce Rabbim bizleri sevgili Resulünün şefaatine nail eylesin.
Bu akşamı hakkı ile geçirenlerden olmak duasıyla...

Mehmet Paksu, Mübarek Gün ve Geceler, Nesil Yayınları

ÇANAKKALE ŞEHİTLERİNE BİR 'FATİHA' DA BİZ OKUYALIM...

ÇANAKKALE ŞEHİTLERİNE
Şu Boğaz Harbi Nedir? Var mı ki dünyada eşi?
En kesif orduların yükleniyor dördü beşi,
Tepeden yol bularak geçmek için Marmara’ya
Kaç donanmayla sarılmış ufacık bir karaya,

Ne hayasızca tahaşşüd ki ufuklar kapalı!
Nerde-gösterdiği vahşetle “bu: bir Avrupalı”
Dedirtir-yırtıcı, his yoksulu, sırtlan kümesi
Varsa gelmiş, açılıp mahbesi, yahut kafesi!

Eski Dünya, Yeni Dünya bütün akvam-ı beşer
Kaynıyor kum gibi, Mahşer mi, hakikat mahşer.
Yedi iklimi cihanın duruyor karşında,
Osrtralya’yla beraber bakıyorsun ; Kanada!

Çehreler başka, lisanlar, deriler rengarenk.
Sade bir hadise var ortada : Vahşetler denk.
Kimi Hindu, kimi Yamyam, kimi bilmem ne bela...
Hani tauna da zuldür bu rezil istila...

Ah o yirminci asır yok mu, o mahluk-i asil,
Ne kadar gözdesi mevcut ise hakkiyle sefil,
Kustu Mehmetçiğin aylarca durup karşısına;
Döktü karnındaki esrarı hayasızcasına,

Maske yırtılmasa hala bize affetti o yüz ...
Medeniyet denilen kahbe, hakikat yüzsüz.
Sonra mel’undaki tahribe müvekkel esbab,
Öyle müthiş ki: Eder her biri bir mülkü harab.

Öteden saikalar parçalıyor afakı;
Beriden zelzeleler kaldırıyor a’makı;
Bomba şimşekleri beyninden inip her siperin;
Sönüyor göğsünün üstünde o aslan neferin.

Yerin altında cehennem gibi binlerce lağam,
Atılan her lağımın yaktığı: Yüzlerce adam.
Ölüm indirmede gökler, ölü püskürtme de yer
O ne müthiş tipidir:Savrulur enkaaz-ı beşer...

Kafa, göz, gövde, bacak, kol, çene, parmak, el, ayak,
Boşanır sırtlara, vadilere, sağnak sağnak.
Saçıyor zırha bürünmüş de namerd eller,
Yıldırım yaylımı tufanlar, alevden seller.

Veriyor yangını, durmuş da açık sinelere,
Sürü halinde gezerken sayısız tayyare.
Top tüfekten daha sık, gülle yağan mermiler...
Kahraman orduyu seyret ki bu tehdide güler!

Ne çelik tabyalar ister, ne siner hasmından;
Alınır kal’a mı göğsündeki kat kat iman?
Hangi kuvvet onu, başa, edecek kahrına ram?
Çünkü te’sis-i ilahi o metin istihkam.

Sarılır, indirilir mevki’-i müstahkemler,
Beşerin azmini tevkif edemez sun’-i beşer;
Bir göğüslerse Huda’nın edebi serhaddi;
“O benim sun’-i bediim, onu çiğnetme” dedi.


Asım’ın nesli... diyordum ya... nesilmiş gerçek:
İşte çiğnetmedi namusunu, çiğnetmeyecek.
Şuheda gövdesi, bir baksana, dağlar, taşlar...
O, rukü olmasa, dünyaya eğilmez başlar,

Vurulup tertemiz alnından, uzanmış yatıyor,
Bir hilal uğruna, ya Rab, ne güneşler batıyor!
Ey, bu topraklar için toprağa düşmüş, asker!
Gökten ecdad inerek öpse o pak alnı değer.

Ne büyüksün ki, kanın kurtarıyor Tevhid’i...
Bedr’in aslanları ancak, bu kadar şanlı idi.
Sana dar gelmeyecek makber’i kimler kazsın?
“Gömelim gel seni tarihe”desem, sığmazsın.

Herc ü merc ettiğin edvara da yetmez o kitab...
Seni ancak ebediyetler eder istiab.
“Bu, taşındır” diyerek Ka’be’yi diksem başına;
Ruhumun vayhini duysam da geçirsem taşına;


Sonra gök kubbeyi alsam da, rida namıyle;
Kanayan lahdine çeksem bütün ecramıyle;
Mor bulutlarla açık türbene çatsam da tavan;
Yedi kandilli Süreyya’yı uzatsan oradan;

Sen bu avizenin altında, bürünmüş kanına;
Uzanırken, gece mehtabı getirsem yanına,
Türbedarın gibi ta fecre kadar bekletsem;
Gündüzün fecr ile avizeni lebriz etsem;

Tüllenen mağribi, akşamları sarsam yarana...
Yine bir şey yapabildim diyemem hatırına.
Sen ki, son ehl-i salibin kırarak savletini,
Şarkın en sevgili sultanını Salahaddin’i,

Kılıç Arslan gibi iclaline ettin hayran...
Sen ki, İslam’ı kuşatmış, boğuyorken hüsran,
O demir çemberi göğsünde kırıp parçaladın;
Sen ki, ruhunla beraber gezer ecramı adın;



Sen ki, a’sara gömülsen taşacaksın..Heyhat,
Sana gelmez bu ufuklar, seni almaz bu cihat...
Ey şehid oğlu şehid, isteme benden makber,
Sana ağuşunu açmış duruyor Peygamber.

MEHMET AKİF ERSOY

16 Mart 2008 Pazar

Yumuş yumuş poğaçalar ( Galeta unlu Poğaça)


Malzemeler
1 paket erimiş margarin
1 çay bardağı sıvı yağ
2 çay bardağı yoğurt
2 paker kabartma tozu
2 tatlı kaşığı kırmızı biber
2 taylı kaşığı tuz
2 yumurta (biri bütün birinin akı, sarısı üzeri içim kullanılacak)
5-6 su bardağı un


içi için;
4 adet haşlanmış patates,lor peynir (orjinali kaşarlıydı)

üzeri için;
galeta unu ve yumurta sarısı

Yapılışı:Un ve kabartma tozu hariç bütün malzemeleri yoğurma kabımıza alıp iyice yoğuruyoruz,yavaş yavaş ununu ve kabartma tozunu ilave ederek iyice yoğuruyoruz.Hamurumuzu 15 -20 dakika kadar dinlendiriyoruz,patateslerimizi ezip içine peynirini ilave ediyoruz ve biraz da vegeta ( ya da tuz) koyup karıştırıyoruz.Dinlenen hamurdan ceviz büyüklüğünde parçalar alıp,ortasını açıyoruz içine iç malzememizden koyuyoruz ve kapattıktan sonra önce yumurta sarısına daha sonra galeta ununa bulayıp yağlanmış tepsiye diziyoruz.
150 derecede pişiriyoruz...Afiyet olsun

Canım arkadaşım http://www.papatyaprenses.blogspot.com/ dan aldığım defalarca yediğim şahane poğaçaları birde ben yapayım dedim biraz değişiklik yaptım malzemelerinde sonuç muhteşem oldu kurs arkadaşlarım bayıldı (tarifini istedi hepsi )


Yumuş yumuş missss gibi oldular hepinize tavsiye ederim....

Bence deneyin pişman olmazsınız...

13 Mart 2008 Perşembe

Kurdele Nakışı Minik Mutfak havlusu...



Bu küçük mutfak havlularını yapmak çok zevkli.

İhtiyacınız olan şeyler;

*bir kasnak

*bir kurdele nakışı iğnesi

*simli ip

*yeşil,mor,pembe istediğiniz renk organze kurdele

*birde desen

Havlumuza deseni çiziyoruz, güzelce kasnağa geçiriyoruz ve simli iplikle sap işi olarak dallarını işliyoruz daha sonra kurdele iğnesi tekniğiyle yeşil yaprakları ve istediğimiz renk kurdele ile çiçeklerini aynı teknikle işliyoruz tersinden ütüleyip arkasını astarlıyoruz...

İşte bu kadar işlemesi çok zevkli ya kursa giderek ya da kurdele nakışı kitapları alarak yapabileceğimiz keyifli bir el işi...

Etli Bürüksel Lahanası...



Malzemeler
1 paket bürüksel lahanası
1 orta boy soğan
2 yemek kaşığı salça
150 gr kuşbaşı et
tuz,pulbiber...
3 bardak ılık su
3 yemek kaşığı sıvı yağ

Yapılışı
Eti yıkayıp tencereye alıp suyunu çekene kadar kavuruyoruz.Üzerine ince doğranmış soğanları da ilave edip kavurmaya devam ediyoruz,salçasını ekleyip biraz daha kavuruyoruz,lahanaları,baharatları ekleyip suyunu ilave ediyoruz yaklaşık 25 dakika lahanalar pişene kadar pişiriyoruz.
Afiyetle yemeye hazır...
Hiç pişirmediyseniz e sebze seviyorsanız bence deneyin tavuklusuda çok güzel oluyor...

Kaldırımlar...

Sokaktayım, kimsesiz bir sokak ortasında;
Yürüyorum, arkama bakmadan yürüyorum.
Yolumun karanlığa saplanan noktasında,
Sanki beni bekleyen bir hayâl görüyorum.

Kara gökler kül rengi bulutlarla kapanık;
Evlerin bacasını kolluyor yıldırımlar.
İn cin uykuda, yalnız iki yoldaş uyanık;
Biri benim, biri de serseri kaldırımlar.

İçimde damla damla bir korku birikiyor;
Sanıyorum, her sokak başını kesmiş devler...
Üstüme camlarını, hep simsiyah, dikiyor;
Gözüne mil çekilmiş bir âmâ gibi evler.

Kaldırımlar, çilekeş yalnızların annesi;
Kaldırımlar, içimde yaşamış bir insandır.
Kaldırımlar, duyulur, ses kesilince sesi;
Kaldırımlar, içimde kıvrılan bir lisandır.

Bana düşmez can vermek, yumuşak bir kucakta;
Ben bu kaldırımların emzirdiği çocuğum!
Aman, sabah olmasın, bu karanlık sokakta;
Bu karanlık sokakta bitmesin yolculuğum!

Ben gideyim, yol gitsin, ben gideyim, yol gitsin;
İki yanımdan aksın, bir sel gibi fenerler.
Tak, tak, ayak sesimi aç köpekler işitsin;
Yolumun zafer tâkı, gölgeden taş kemerler.

Ne sabahı göreyim, ne sabah görüneyim;
Gündüzler size kalsın, verin karanlıkları!
Islak bir yorgan gibi, sımsıkı bürüneyim;
Örtün, üstüme örtün, serin karanlıkları.

Uzanıverse gövdem, taşlara boydan boya;
Alsa buz gibi taşlar alnımdan bu ateşi.
Dalıp, sokaklar kadar esrarlı bir uykuya,
Ölse, kaldırımların kara sevdalı eşi..

(1927)

Necip Fazıl Kısakürek

9 Mart 2008 Pazar

Sevmek Lazım...

Zannediyor musunuz ki Yakup için Yusuf sadece bir evlattı...
Zannediyor musunuz ki Mecnun için Leyla sadece bir sevgili idi...
Zannediyor musunuz ki Bülbül için Gül sadece bir çiçekti...
Eğer sadece Yakup için evlat..
Mecnun için sevgili..
Bülbül için çiçek olsaydı anlam Ne Yusuf için gözler kör edilirdi... ve gelene kadar dünyaya
küsülürdü..
Ne Leyla için çöllere düşülür ölümü ile ölünürdü..
Ne de Gül için onca dikenine rağmen gözyaşı dökülür ve hala üzerine konulup kokusu koklanırdı...
Bunu anlamak için Yakup olmak lazım..
sadece Yakup olmak değil Yusuf gibi evlat sahibi olmak lazım... bu da yetmez..
en önemlisi yakup gibi sevmek lazım..
ve Yusuf'un yokluğunda gözleri dünyaya körleştirecek sevgi lazım...
Bunu anlamak için Mecnun olmak lazım.. sadece Mecnun olmak değil Leyla gibi bir sevgili lazım..
ve Mecnun gibi sevmek lazım..
Leyla'sı Mevla'ya ulaştığında onunla Mevla'ya gitmeye hazır olmak lazım..
bu sevgiyi yüreğine canına işlemek lazım ki sevgi ve sevgili gittiğinde canı da onunla gitsin ki
sevgili olmadığında o da olmasın..
Bunu anlamak için Bülbül olmak lazım..
sadece bülbül olmak değil Gül gibi bir çiçek lazım..
ve Gül'e bülbül gibi özlem duymak lazım..
koklamaya geldiğinde batan dikenlere katlanmak ve akan kanı görmemek lazım...
Yusuf gelmeden kim açabilirdi Yakub'un gözlerini..
Leyla ölünce kim yaşatabilirdi Mecnun'u..
Gül'ü koklarken akan kanın kan olmadığını kim anlatabilirdi Bülbül'e

6 Mart 2008 Perşembe

Küçük pembe kurdele


Orta yaşlı ve düzgün giyimli bir adam sessizce kafeye girerek köşedeki masaya oturur.Garsona sipariş vermek için beklerken yan masadaki gençlerin kendisine bakarak gülüştüklerini fark eder. Belli ki yakasına taktığı küçük pembe kurdele şeklindeki Rozetine gülmektedirler. Bu alaylı bakışları görmezden gelen adam, yan masadakilerin bu ısrarlı sırıtmalarına dayanamayarak elini lacivert ceketinin yakasındaki rozete götürerek,'Bu mu?' diye bakışanlara sorar.
Yan masadakiler yüksek sesle gülerek,

'Küçük güzel Pembe kurdeleniz lacivert ceketinize pek de yakışmış!' diyerek sırıtmaya devam ederler.

Orta yaşlı adam bu sözü söyleyen delikanlıya dönerek,

'Lütfen masama buyurun bunu tartışalım' der.

Biraz önce tüm sevimsizliğiyle sırıtan delikanlı sebebini anlamadığı bir utanma ve sıkınt ı hissine kapılsa da gelip masaya oturur.

Adam anlaşılır ve yumuşak bir sesle,

'Bu Rozet tüm dünyada, içinde olduğumuz ayda, kadınların arasında meme kanseri bilincini yaygınlaştırmayı ifade ediyor.

Ben bu rozeti annemin adına takıyorum' der.

Bu açıklama karşısında başkalaşan delikanlı,'

Çok üzüldüm, anneniz meme kanserinden mi öldü' diye sorar.

'Hayır' diye cevap verir orta yaşlı adam ve devam eder:'Annem sağ. Küçük bir çocukken kendimi yalnız hissettiğim korkulu anlarımda her zaman başımı saklayabileceğim ve huzur bulacağım yumuşak bir yuvadır annemin memeleri. Annemin sağlığı için dua ediyorum.

'Hımmm' diye kekeler delikanlı.

'Bu rozeti karım için takıyorum' diye devam eder orta yaşlı adam.

'Karınız da herhalde iyi' diye sorar delikanlı.

'Evet, evet' der adam

'Karım benim için aşk ve sevgi kaynağı olmuştur her zaman. 23 yıl öncesevgili kızımızı beslemiştir memesiyle. Karımın sağlığı için Allah'a şükrediyorum.

''Sanır ım kızınızın sağlığı için de takıyorsunuz?

'Hayır.... Kızımı bir ay önce meme kanseri nedeniyle kaybettik.

Yaşının çok genç olduğunu düşünerek ihmal etmiş memesinde fark ettiği kitleyi. Bu nedenle geç kaldık.'Genç delikanlı, yüzündeki utangaç ve üzüntülü bir ifadeyle,

'Çok üzgünüm bayım. Özür dilerim' der...Orta yaşlı adam 'Kızımın anısına öğünerek takıyorum

Bu küçük pembe kurdeleyi. Bu sayede çevremdekileri de aydınlatabiliyorum. Şimdi evine git, karınla, kızınla, annenle konuş' deyip cebinden çıkardığı küçük pembe kurdele rozetini uzatırken, delikanlı öne eğilir ve takmama yardım edebilir misiniz?' diye mahçup mahçup sorar.
'Bir mumun, diğer mumu yakarak aydınlatmasıyla kaybedeceği hiçbir şey yoktur..

5 Mart 2008 Çarşamba

Yaşasın Çeyrek Final...




Dün öğleden sonra can kardeşime yardıma gittim (akşam derse gidicekdim aslında, açıköğretim için kursum var da),akşam olduğunda gitme kal dedi kıyamadım asdım dersi ve kaldım (Mühim misafirleri geldi de)... Hem dersi ekdim hem maçı seyretmeyi (çok severim de ) !!!onun için değer!!!
Eve döndüğümde ilk 15 dakikalık uzatma devresi oynanıyordu;aldım elime bir bardak çay geçtim tv karşısına dualarla izledim,heycan yaptım valla,ikinci 15 dakikalık uzatma devresi başladı;ben yerimde zor duruyordum,dualarla bitti...
Hadi bakalım penaltılara kaldı maç bende heyecan o biçim duramıyorum koltukda bir ileri bir geri vites yapıyorum;bir dua etmişim sormayın onlar kaçırsın diye ayrı dua biz atalım diye ayrı dua ..
Sonun da gülen taraf FENERİM (SARI KANARYAM OLDU)
devamını bekliyoruz...teşekkürler Fenerbahçem
Fenerbahçe devler ligindeki sekiz(8) takımdan biri oldu adını çeyrek finale yazdırdı...
yarı finaller,finaller gösterin bize inşallah...

4 Mart 2008 Salı

KARNIBAHAR GRATEN ...



Malzemeler
1 adet orta boy karnıbahar
1/2 çay bardağı sıvı
yağkarabiber,acı pul biber,vegeta(yerine tuz konabilir)
Beşamel sos için;
4 yemek kaşığı un
3 su bardağı süt (sosun kıvamına göre arttırılabilir)
4 yemek kaşığı margarin veya teryağ (ben sıvı yağ kullandım)
1 adet et suyu tablet
1/2 su bardağı kaşar rendesi


Yapılışı: Karnıbaharı küçük parçalara ayırıp on dakika suda haşlayalım (buharda haşlanırsa daha besleyici olur,ben suda haşladım),haşlanmış karnıbaharları fırın tepsisinin içine alalım sıvı yağını,baharatlarını ilave edip güzelce karıştıralım ve tepsiye yayalım.Diğer tarafdan yağı tencereye alınıp kızdıırılır ve unu ilave edip kavuralım,, içine yavaş yavaş sütünü ilave edelim iyice karıştıralım ki topaklanmasın et suyu tabletide atıp karıştırarak,koyulaşana kadar beş on dk daha pişirelim. Hazırladığımız beşamel sosu karnıbaharların üzerine güzelce dökelim ,biraz pul biber serpelim ve rendelenmiş kaşarını da serpip 180' de üzeri kızarana kadar pişirelim.
Afiyet olsun...
Hem lezzetli hem sağlıklı hoş bir sebze yemeği ben çok seviyorum,
Karnıbarı pek sevmem fakat çok değişik oluyor,karnıbahar sevmeyenler için ideal bir lezzet...





3 Mart 2008 Pazartesi

Ebe Sobe ...

Sevgili kız kulesi beni nerdeyse bir ay önce sobelemiş ben şimdi gördüm (bir aydır bağlantım yokdu da ) neyse gördüğüme göre;artık soruları cevaplayabilirim,heyecan yaptım ya arkadaşlar güzelmiş Sobelenmek:) :) eee yazalım bakalım birşeyler...

1)Acaba kaç tanesi gerçekleşecek bilmiyorum ama;

Bu sene takılmadan mezun olmak,
Başladığım işleri bitirmek (genelde nakış dikişe başlarım fakat sonunu geç görürüm),
Sevdiğim yiyecekleri kilo alıcam kaygısı duymadan yemek ( nerde o günler),
Huzurlu,mutlu bir yuva kurmak....hayallerime kavuşmak,
İlgi alanlarımda kendimi geliştirmek,
Kardeşlerimin diledikleri işi yapabildiklerini görmek (ben dilediğim işi yapamıyorum da gerçi dilemediğim bir işi de yapmıyorum ya neyse),

2)Hemen yapacağım halde yapmayı niye ertelediklerimi bilmediklerim;

Zayıflamak,orta okuldaki kiloma geri dönmek ( sallıyoruz bakalım nereye kadar gidecek böyle bilmiyorum) acilen toparlamak lazım,
Konu tekrarı yapmak ve test çözmek...(yapıyorum ama biraz daha fazla yapmalıyım),
Şu an çayı demlemem lazım ( ben nerdeyim PC başında...),

3)Bir daha dünyaya gelsem ve seçme şansım olsa;

Yine Anne ve babamın çocuğu olmak isterdim,
Bazı şeyleri küçük yaşta öğrenmek isterdim,
Acı çekmeden sevmeyi öğrenmek isterdim ( bunu bilen varsa tabiii ya da öğrenen )

Şimdi benim sobelediklerim hadi bakalım sevgili Ayça ve Tuğçe şimdi sıra sizde ,bu alemin acemisi olarak inşallah becerebilmişimdir...

Tuzlu Mısır Keki...


Malzemeler
2 su bardağı mısır unu
2 su bardağı un
2 adet yumurta
1 şişe soda
1 paket kabartma tozu
1/2 su bardağı yoğurt
1/2 su bardağı sıvı yağ
1 tatlı kaşığı vegeta ( bulamazsanız tuz koyarsınız..)

Yapılışı: Yumurtaları ve vegetayı (vegata kullanırsanız tuz koymayın...tuzun yerine geçen lezzetli bir baharat bir nevi çeşni) çırpıyoruz,sodayı,yoğurdu,sıvıyağını da ekleyip iyice çırpıyoruz.İçine mısır ununu,kabartma tozunu ,ununu ilave ederek çırpıyoruz ve yağlanmış borcama kek karışımımızı alıyoruz,150' de üzeri ve altı kızarana kadar pişiriyoruz.
Çok lezzetli bir çay arkadaşı oluyor,yanında beyaz peynir,domatesle harika gidiyor harika
beş çayı ,sabah kahvaltısı ,ikindi kahvaltısı ,çat kapı misafiri için harika bir tarif...
Biz çat kapı misafirimiz için yapmıştık...

2 Mart 2008 Pazar

Güzel bir gün batımı, İstanbul'u özleyenler için;


İstanbul’u Dinliyorum...
İstanbul’u dinliyorum, gözlerim kapalı;
Önce hafiften bir rüzgar esiyor;
Yavaş yavaş sallanıyor
Yapraklar ağaçlarda;
Uzaklarda, çok uzaklarda
Sucuların hiç durmayan çıngırakları;
İstanbul’u dinliyorum gözlerim kapalı.

İstanbul’u dinliyorum gözlerim kapalı;
Kuşlar geçiyor derken
Yükseklerden, sürü sürü, çığlık çığlık;
Ağlar çekiliyor dalyanlarda; Bir kadının suya değiyor ayakları;
İstanbul’u dinliyorum, gözlerim kapalı.

İstanbul’u dinliyorum, gözlerim kapalı;Serin serin Kapalıçarşı,
Cıvıl cıvıl Mahmutpaşa
Güvercin dolu avlular,
Çekiç sesleri geliyor doklardan
Güzelim bahar rüzgarında ter kokuları;
İstanbul’u dinliyorum, gözlerim kapalı.
İstanbul’u dinliyorum, gözlerim kapalı
Başımda eski alemlerin sarhoşluğu,
Loş kayıkhaneleriyle bir yalı
Dinmiş lodosların uğultusu içinde.
İstanbul’u dinliyorum gözlerim kapalı.

İstanbul’u dinliyorum, gözlerim kapalı;
Bir yosma geçiyor kaldırımdan.
Küfürler, şarkılar, türküler, laf atmalar.
Bir şey düşüyor elinden yere;
Bir gül olmalı.
İstanbul’u dinliyorum, gözlerim kapalı.

İstanbul’u dinliyorum, gözlerim kapalı;
Bir kuş çırpınıyor eteklerinde.
Alnın sıcak mı, değil mi biliyorum;
Dudakların ıslak mı değil mi, biliyorum;
Beyaz bir ay doğuyor fıstıkların arkasından
Kalbinin vuruşundan anlıyorum;
İstanbul’u dinliyorum.

Orhan Veli KANIK

Burçların negatif özellikleri...



Ciddiye almak için değil eğlenmek için okunulacak burçların negatif yönleri (ilk okuyuş da sinir bozuyor,daha neler dedirtecek cinsden özellikler)
Koç ukala, Boğa hımbıl, İkizler tehlikeli, Yengeç yapmacık,Kova kendini beğenmiş...İşte burçların negatif özellikleri...

Koç:Ego tatminine en çok ihtiyaç duyan burç işte. Bay ukala, ya da bayan buz. En önde olacağım diye yapmayacağı yoktur. Yatakta, aşkta, işte, güçte en bencil burçtur. Karşısındakini kırdığını da en anlamayan burç. Kolay kolay da beğenmez. Asla af dilemez. Onlara kalsa dünyada herkes aptal, bir kendisi akıllı! Millete öğütler verir, ukalalık taslar. Önüne yemek koysan beğenmez. Allah düşmanların başına vermesin!Ben bilirim gerisi boş, İstiyorsan peşimden koş. Emir almam, ben veririm, Önderiyim bu feleğin...

Boğa:Hımbıl şey ne olacak. Kafası her şeye kolay kolay basmaz. Ağırkanlıdır. Biraz da mankafadır. Harekete geçmesi için arkasından hep birilerinin itmesi gerekir. Bir söyleneni bir kerede asla anlayamaz, 10 kere tekrarlamak gerekir.Tek dileğim vardır,Bolca para, zengin sofra,Çok bir şey mi istediğim, Güvencemdir bunlar benim…

İkizler:Uzak durmakta fayda var. İkiyüzlü, riyakar, yalancı. Çenesi de öyle düşüktür ki, esir aldı mı, yanarsın. Ayrıca çoğu şizofrenin de ikizler burcundan çıktığı söyleniyor...Zekam parlak, dilim oynak, Her konuya elim kıvrak, Sıkıntıya hiç gelemem, Bir de karar verebilsem!...

Yengeç:Yengeçler sempatik ve başkalarının problemleriyle ilgilenir görünmeye çalışan, son derece yapmacık tiplerdir. Ama biz bu sahte şirinlik numaralarını yemeyin. Tembeldir, bi iş yapıcam diye aklı çıkar. Saftır da biraz. Sahtedir ve kolay kandırılır, yani salak. Bu arada akıl hastanelerindekilerin yüzde 90'ının yengeç burcu olduğu söyleniyor, haberiniz ola!Tezcanlıyım, duygusalım, Dokunsalar akar yaşım, Annem, babam, cocuklarım, Ben onlarsız ne yaparım...

Aslan:Evet küçük aslancık, sen kendini dünyanın zirvesindeki kusursuz insan sanmaya devam et, millet senle ne dalga geçiyor, haberin yok! Eleştiriye hiç gelemeyen, kendini beğenmiş zavallı aslan parçası, sen en iyisi kendini bir odaya kapat ve hayatının geri kalanını aynada oranı buranı seyrederek geçir bakalım....Ben yarattım bu dünyayı, Bir de dönse etrafımda!. Her dediğim hemen olsun, Zenginlik ve ün beni bulsun...

Başak:Ayrıntılar karasında kaybolur. Hayatı ayrıntı. Bir de titizdir ki, yarar insanı. Hastalıktan ödü patlar. Düzenli, tertipli olacak diye rahat batar. Ama onun her tarafı didik didik kontrol etme huyundan millete cinnet geçirmektedir aynı zamanda. Dili de acayip sivridir. Soğuk, ruhsuz tipin tekidir.Yazdım, çizdim, notlar aldım, Her bir şeyi ayarladım, Yoktur bende bozuk, yamuk, Mükemmeli ben yaşattım...

Terazi:Çok pis sanatçı ruhludur. O nedenle de apayrı saçma salak bi boyutta yaşar. Böyle aklı bir karış havada gezen bu insanın bir iş bulması da pek muhtemel değildir, ömrünün sonuna kadar aylak aylak gezer. Güzel olacağım diye kendini yırtar. Bir haltı beceremez. Aklı bi karış havadadır. Dengesizin tekidir.Ben müziksiz yaşayamam, Hele sevmeden hiç duramam. Danışsam da her konuda, Bildiğimden şaşmam asla...

Akrep:Adı üstünde, akrep gibi sokar adamı. İçten pazarlıklı, kıskanç, ahlak anlayışı sıfır! Kıskançlık krizlerine girer. Aşkta, yatakta, işte, ilişkilerde hayvansıdır. Duygusuzun tekidir. Çoğu akrebin eninde sonunda korkunç bir cinayete kurban gittiği de duyulmuştur.En güçlü şüphesiz benim, Herkesi ezip geçerim. Hele bana ters yapanı, Doğduğuna pişman ederim...

Yay:Her şeyin iyi tarafını gören şen şakrak bir tiptir. Yeteneksizliğini de başka türlü örtemez. Şahsiyetsizdir. İşsiz güçsüzinsanlar bu burçtan çıkar. Aptal da denilebilir. İşi gücü aylak aylak gezmektir. Çoğu Yay burcu zaten alkoliktir. Zaten seni adam yerine koyup bu kadar yazanda kabahat...Maceradan, maceraya, Koşmak asıl işim benim Toplarım hep ilim, irfan, Bilgeliktir şanım benim...

Oğlak:En duygusuz burçtur. Duvar gibidir. Tepkisizdir. Aşırı maddiyatçıdır. Cimridir. Tutucudur ve risk almaktan kaçar. Böyle biri dünyada ne diye yer işgal eder ki! Şöyle bir etrafa bakınca, hangi kayda değer insanın oğlak burcundan çıktığı görülmüş ki?Cimrilik mi, benimkisi? Hesabını bilmek gerek. Günler aylar düşünürüm Kararlarım şaşmaz benim...

Kova:Güya çok atak biridir, bir şeyi elde etmek için her türlü yalanı söyler, ama yalanı bile beceremez. Menfaatçilerin menfaatçisidir. Kendini beğenmiştir. İnsanların arkasından çok konuşur. Dedikoducudur. Çıkarı için yapmayacağı şey yoktur. Taklitçiliği hiç sevmem, İstesem de beceremem, Orijinaldir fikirlerim, Takip edilecek olan benim...

Balık:Balık işte, adı üstünde, eşittir alık. Akılsızın tekidir, vur kafasına, al ekmeğini ağzından. Maaşallah hayalgücü pek gelişmiştir. Sürekli FBI'dan ya da CIA'den birilerinin peşinde olduğunu düşüne düşüne kafayı yeme raddesine gelenbalık çoktur. Söyleyecek pek bişi yok. Çünkü cibiliyetsiz ve en zeka yoksunu burç balıktır.Bir dünyam var, sırça saray, Dokunursan kırılırım,Ben gelemem gerçeklere, Avunurum hayallerle…

1 Mart 2008 Cumartesi

Balık Burçlular Buyrun....

Gurubunuz : Su

Uğurlu gününüz : Perşembe

Uğurlu sayınız : 7

Uğurlu taşınız : Akvamarin

Uğurlu renkleriniz : Deniz mavisi, yeşilimsi mavi, gümüş

Uğurlu çiçekleriniz : İnci çiçeği, beyaz gül, zambak

Uğurlu kokunlarınız : Kiraz çiçeği, zambak, limon çiçeği

Uğurlu müzik : Yatıştırıcı hafif müzik

En bilirgin özelliğiniz : Merhamet

En büyük emeliniz : Rahat

En büyük hatanız : Kendinizi kötülemeniz

En büyük arzunuz : Dünyayı dolaşmak


Sabır, eli açıklık ve duyarlılık bu burçta doğan kişilerin en önemli nitelikleridir. Büyük bir inandırma yetenekleri vardır. Sessizce herkesle iyi geçinirler. Dürüst, vicdanlı, bağlı ve uysaldırlar. Her çevreye kolayca uyum sağlayabilirler. Genellikle hayal dünyasında yaşarlar. Yaşam görüşleri ciddi fakat gerçekçi değildir. Balık burcunun simgesindeki iki balık çift karakteri simgeler. Gerçekten bu kişiler diğerleri için bir bilmecedir. En önemsiz konuları bile gizli tutarlar ama önemli konularda sırlarını verebilirler.

Balık burcu diğer burçlar arasında dış etkenlerden en çok etkilenen kişilerdir. Duyarlı, acı gerçeklerden her zaman kaçan, dünya dışı kişilerdir.

Güçlü bir mizah duyguları vardır. Bu alay etme nitelikleri ve olayları gülünç yönde ele almaları arkadaşları tarafından pek hoş karşılanmaz. Balık'lar kararsızlıkları, zayıflıklarıyla kendilerine karşı hoşgörülü oluşları yüzünden kendi kendilerinin düşmanı olabilirler. Kendine güvensizlik bu burcun en önemli özelliklerindendir. Tersliklerden korkarlar. Dünyanın onları yıkmaya çalıştığını, ya da kaderin onlara hep karşı olduğunu düşünürler. Yakınlarının, iş arkadaşlarının onları anlamadığını, yanlış anladığını düşünüp kendilerine eziyet ederler. Amaçsız, sıkılgan, ürkek, aynı zamanda iradesiz olurlar. Aşırı duyarlıdırlar ve hatalarını üstlenmezler. Dayanıksız ve iradesizdirler. Edebiyat ya da sanat ürünleri veren ruhsal duyguları çok güçlüdür. İyi müzisyen olurlar.

Başkalarını merhametle, acılarını hafifletmek üzere ya yardım eder ya da mistik bir biçimde dua ederler. Ama gerçeklerle yüz yüze gelmezler. Akıllı Balık'lar kendilerine bir çıkış bulur ve sanatla uğraşırlar. Akılsız ise uyuşturucu madde ya da alkolle kurtuluş arar, doğuştan zayıf olan iradelerini ve kararsızlıklarını vurgularlar.

Kolay kolay ölçeğe gelmez, disiplin ve olağan şeylere uymazlar; ancak iyi yürekli, sevimli, ve yumuşak olduklarından, arkadaşları onların içinde bulunduğu karmaşayı anlayamazlar.
Balıklar düşünce ve kararlarını biçimlendirebilirlerse de bunu nasıl başardıklarını bilmezler. Birtakım düşünceleri vardır ama hangisinin doğru ve iyi olduğuna karar veremezler. Düşüncelerinin çoğu uygulanamaz olduğundan, kırmadan bu işin olamayacağını onara anlatmak gerekir

Diğer burçlar içinde balıklar dinsel inançları en yatkın insanlardır. Sezgi güçleri çok önemlidir. Bu nedenle ruh doktoru ya da medyum olabilirler.
Balıklar evliliğin gündelik sorunlarına kolay ayak uyduramaz ama çok iyi bir aşık, duygusal bir sevgili olabilirler. Aktörlük, dans, yazarlık, ozanlık, balıkçılık, denizcilik, doktorluk, fotoğrafçılık ve din adamlığı onlara göre mesleklerdir. Disiplin gerektiren, yüksek sesle yapılacak, gürültülü işlerden hoşlanmasalar da hizmet işlerinde disipline uyarlar. Bilimsel değil artistlik bir iş yapmıyorlarsa boş zamanlarında sanatla uğraşırlar.

Zevkli insanlar olup konforlu evlerde yaşamak isterler. Konuk severdirler. Çocuklarına disiplin veremezler ve çoğu kez çocukları şımarık olur. Kendi eksikleri olan düzensizlik, vaktinde bir yere yetişme gibi davranışlarda çocuklarına örnek olmamalıdırlar.
Balıklar bilinç altında başkalarının görüşlerinden etkilenir ama bunun farkında olmazlar. Simgede birbirine bağlı, ayrı yönlere giden iki balık duygularında da ikiliği simgeler; bu nedenle kafalarını kolay kolay toplayamazlar.

Yarışmacı değillerdir. Kişisel tartışmaya girmektense kaçmayı tercih ederler. Kaçamadıkları ya da sabırları tükendiği zaman çığırından çıkar, yatışamaz, inatçı ve dik kafalı olur, anlaşmaya yanaşmazlar.

Dünyevi şeylere pek değer vermezler. Kadercidirler. Kendi kaderlerini kendilerini çizebileceğini öğrenmelidirler. Balık burcunu tanımlayan cümle "İNANIYORUM" dur. Balık burcunda doğan çocuklar okulda pek mutlu olmazlar. Tarih gibi hayale dayanan derslerin ötesinde gerçekleri sevmezler. Resim yapmaları desteklenmelidir.